Bu konuda çıkardığım, Öğretmenlerin beğenmeme lüksü olmayan bir çalışma..
BARIŞA UZANAN BİLİM
Proje Konusu: “İnsan hayatını güçleştiren duyguların olmadığı bir dünya” konulu bilim kurgu hikayesi.2077 yılında bir yaz akşamı. Türkiye Bilimsel Araştırmalar Merkezinde yoğun çalışmalar yapılıyor. Kapılar hızlı hızlı açılıp kapanıyor, koridorlar kalabalık ve ışıl ışıl.
2030 yılında tamamlanan toplam 5 nükleer enerji merkezinin faaliyete geçmesi ile ülkenin her yerinde elektrik kullanımı ücretsiz olduğundan beri sadece karanlık koridorlar değil, geceleri, gökyüzü bile ışıl ışıl.
Rüzgar inceden inceye dev kapıların altındaki boşluklardan binaya akın ediyordu. Bir yaz akşamına göre fazla serin ve rüzgarlıydı. Ama burası Ankara`ydı, küresel ısınmanın etkisiyle eski yaz kuraklığı, yerini serin yaz günlerine bırakmıştı. Kışlar da hiç eğlenceli değildi artık, hep yağmur yağıyor kar sadece kutup bölgelerinde yağan bir hatıra durumundaydı.
* * *
Ülkenin tüm yayın organlarının temsilcileri ve yabancı büyük yayın kuruluşlarının temsilcileri de oradaydı. Büyük bir kargaşa yaşanıyordu. Herkes birbirine meraklı gözlerle bakıyor,yarım olan bilgilerini birbirleriyle paylaşıyordu.
Bu dönemde dev ekran televizyonlar geçmiş yıllardan kalmış bir anı, tüm televizyon yayınları kulak arkalarına takılan çiplerle doğrudan insan vücudu tarafından alınıyor, kulak zarının çevresine yerleştirilmiş ince bir tabakayla yayının duyulması sağlanıp, göz içindeki iris tabakasının da hemen önüne yerleştirilen saydam ekran ile görüntüleri izlenebiliyordu.
* * *
Tanıtım salonunun ışıkları büyük bir sesle açıldı, ortalık ışıl ışıl,kırmızı koltuk takımları göz kamaştıracak kadar parlıyordu. Bir süre sonra basın mensupları da salona alınıyor, her basın mensubu kendine ayrılan koltuğa oturuyor, fotoğraf çekecekler ile görüntü alacaklar hemen kendilerine ayrılan kısımlarda yerlerini alıyorlardı.
Kürsüye 20`li yaşlarda bir bayan çıkarak, “hoş geldiniz” diyor, ekliyor: “Karşınızda Türkiye Bilimsel Araştırma Merkezi Başkanı Bilge Turan Akbudun.” Salonda büyük bir alkış kopuyor, ve Başkan Bilge Turan Akbudun kürsüye çıkıyor, 2010 yılında İzmir`de dünyaya gelen Akbudun öğrenimlerinin tamamını Türkiye`de yapmış hiç yurtdışına çıkmamış bir bilim insanı. Türkiye`nin 2000`li yılların başından itibaren yapmış olduğu bilimsel atılımından sonra ortaya çıkmış bir çok bilim adamından sadece biri. Bilge Turan Akbudun `ın uzmanlık alanı beyin Ve beyinden kaynaklı düşüncelerin insanlar üzerindeki etkisi.
Alkış sesinin kesilmesiyle Akbudun konuşmaya başlıyor.
“Değerli basın mensupları, güzel ülkemin güzel insanları,Bugün Türkiye için gurur günü. Uzun yıllar üzerinde çalıştığımız “beyin kaynaklı olumsuz düşüncelerimizi kontrol etme ve yok etme” projemizde sona gelmiş bulunmaktayız. Bu proje sonucu ile artık aklımızda kötü düşüncelere yer olmayacak, ülkemizin gelişmesinde büyük engel olan ikili çekişmelerimize, düşmanlıklarımıza da bu şekilde son vermeyi umuyoruz. Bundan sonra toplumumuz içinde kavgalara yer de olmayacak, düşmanlık yerini dostluğa bırakacak. Detaylar hakkında bilgi için lütfen yazılı veya görsel basını takip edin ” diyerek kürsüden ayrıldı.
* * *
Uzun yıllar üzerinde emek harcanan, derin araştırmalar yapılan projeye göre artık insanlar kötü düşüncelerine hakim olabilecekler, isterlerse kötü düşüncelerini kontrol ederlerken, istedikleri takdirde bu düşüncelerden sonsuza dek kurtulma şanslarına da sahip olacaklardır.
Hem ülkede hem de dünya`da önemli etki yapan buluşun ardından herkes ilk deneyi ve deneyin sonucunu beklemeye başladı. Ülkenin her yerinden birçok insan Bilimsel Araştırma Merkezine denek olarak kullanılmak istediğini bildirdi. İstekli kişilerin arasından hırsızlık suçundan yıllarca cezaevinde bulunmuş bir azılı suçlu seçildi. Halit Sonbaba isimli bu kişide hırsızlık bir hastalık halindeydi. Halit Sonbaba, hastalık süresince girdiği her yerde insanların eşyalarına sahipsiz gözüyle bakıyor ve yalnız olduğunu hissettiği anda o nesneleri ihtiyacı olsun olmasın cebine indiriyordu. Daha sonra da bu eşyaları gördüğü ilk çöp kutusuna bırakıyordu. Ve bu özelliğinden de son derce rahatsızdı. Bu hastalık yüzünden hayatının büyük bir kısmını cezaevlerinde geçirmişti.
Halit Sonbaba üzerinde yapılan ilk tespitler hırsızlığa son derece yatkın olduğu ve bunun bir hastalık olduğu yönündeydi, hatta deney laboratuvarındaki tüpleri çalma girişimi onun seçilmesinin ne derece doğru olduğunu yönünde bir fikir verdi bilim adamlarına.
İlk denemeler gayet olumlu geçiyor, hırsızlığa son derece yatkın olan Halit Sonbaba`da artık hırsızlık emareleri siliniyordu. Tabi bunun çok kısa zamanda olması da mümkün değildi. Zaman alacaktı. İnsanların karakterlerine adeta yapışmış bu özelliklerin silinmesi için 3 farklı basamak uygulanıyordu. İlk önce kaynağın neresi olduğu tespit ediliyordu.Daha çok kötü düşüncenin, beynin hangi kısmında bulunduğu yönünde. Genellikle kötü düşünceler beynin hep arka kısmında bulunur, ama tam yerini tespit etmek ince bir çalışmayı gerektiriyordu. İkinci aşamada tam yeri tespit ediliyordu bunun için nano teknoloji kullanıyordu. Bu teknoloji sayesinde santimetrenin binde biri büyüklüğündeki noktalara bile müdahale edilme imkanı vardı. Üçüncü aşamada ise zararlı düşüncelere sebep olan noktalar buradan siliniyor veya çevresi kapatılıyordu.
Halit Sonbaba`nın işleminde artık sona gelinmişti. Onun toplumdan dışlanmasına en büyük sebep olan olumsuz düşünceleri artık yoktu. Büyük bir başarı yakalanmıştı. Ve bu başarı tüm dünyaya duyuruldu. Bu çalışma aslında çok basit bir olay değildi. İstenildiği takdirde dünyada en kuvvetli atom ve hidrojen bombalarından daha tehlikeli bir silah olurken, yine bu silahlar karşısında en iyi ve tek savunma mekanizması da olabilirdi.
* * *
Türkiye Bilimsel Araştırmalar Merkezi ile hükümet yetkilileri arasında yoğun görüşmeler yaşanıyordu. Hükümet yetkilileri bu çalışmaların daha yaygınlaştırılması ve ülkenin tüm bireylerine uygulanması görüşünü öne sürmüşlerdi. Aslında iyi bir fikirdi, hırsızlık, kıskançlık, fesatlık, dedikodu, kindarlık, yalancılık, iki yüzlülük gibi tüm kötü düşünceler insanların kafasından silinecekti. Bu çok heyecan verici geliyordu insanlara.
Hükümet yetkililerin isteği doğrultusunda anlaşmaya varıldı. Buna göre öncelik öğrenciler olmak üzere tüm ülkenin beyninde bulunan olumsuz düşünceler yok edilecekti. Ülke çapında halk da bu duruma büyük destek verdi. Herkes istiyordu, engel olamadıkları kötü düşüncelerinin kaybolmasını. Engel olamıyorlardı, o zaman en iyi yol bu düşüncelerin kaybedilmesiydi.
Bilimsel Araştırma Merkezi uygulama cihazlarını çoğalttı. Tüm şehirlere gönderdi. Uygulamalar gayet başarılı bir şekilde yapılıyordu. Kısa bir süre içinde tüm öğrencilerin olumsuz düşünceleri kaybedildi. Çalışmalara bir süre ara verildikten sonra tekrar başlanıldı. Yeni çalışmalar artık ülkenin tüm insanlarına belirli bir düzen içinde yapılıyordu.
Ve sona gelindi. Tüm ülke insanlarının akıllarındaki kötü düşünceleri silindi. Ülkede de gözle görülür bir değişme hareketi yaşandı. Herkes mutluydu artık, insanların yüzleri gülüyordu. İnsanlar arasındaki çekişmeler yerini kardeşlik rüzgarlarına bırakmıştı. Okullarda, üniversitelerdeki çalışanlar arasındaki mücadeleler, o kurumlarda yerini başarıya bıraktı. Her okul daha çok başarılı olmak istiyordu. Ama düşüncelerinde kıskançlık gibi olumsuz düşünceler olmadığı için herkesin ortak fikri en iyi olanın başarılı olmasıydı.
Bilimsel anlamda da büyük bir atılım daha gerçekleşti, bilim adamları birbirlerine destek veriyorlardı, bu sayede artık herkes bilimde ilerlemeye katkıda bulunuyor bilgilerini birbirleriyle paylaşıyorlardı. Siyasetçiler arasındaki olumsuz diyaloglarda tarihe karışmıştı. Fikir ayrılıkları yaşandığı zaman ortak toplantılar yapılıyor ve fikir birliktelikleri sağlanıyordu. Bu sayede de yönetim hakkındaki konularda tüm meclis oy birliğiyle karar veriyordu.
Ülkede bu uygulama yapıldıktan sonra tam bir bahar havası hakimdi. Bahar artık insanların içlerindeydi. İnsanlar birbirlerine ve hayata farklı bakıyorlardı. Bir süre sonra cezaevleri de boşaldı. Toplumda büyük bir kardeşlik havası hakim oldu. Ülke hızla gelişmeye de devam etti.
* * *
Türkiye`de tüm bunlar olurken başta yabancı büyük devletler olmak üzere Türkiye`de ki bu gelişmeleri büyük bir merakla takip ediyorlardı. Endişeliydiler, çünkü bu buluş basit sıradan bir buluş değildi. İstenildiğinde en büyük atom bombasından bile daha tehlikeli olabilir, yine en büyük atom bombasının en büyük düşmanı da olabilirdi. Çok tehlikeli bir silah olarak kullanılabilirdi. Peki nasıl bir buluş hatta basit görünen bir buluş bu kadar tehlike yaratabilirdi?
Türkiye Bilimsel Araştırmalar Merkezi yapmış olduğu buluşu daha da geliştirmişti. Artık bilgisayar ortamı olmadan da müdahale edebilecek sistemler geliştirdi. Hap şeklinde de verilebiliyordu, gaz halinde de solunarak da istenilen etki sağlanabiliyordu. Hatta 2080`li yıllarda aralarında yıllardır düşmanlık bulunan iki ülke arasında bir gerginlik doğmuştu. Gerginliği yatıştırmak üzere başta Türkiye olmak üzere bir çok ülke araya girmişti. Fakat istenilen barış sağlanamamış iki ülke arasında büyük can ve mal kayıplarının yaşandığı bir savaş başlamıştı. Savaş her geçen gün büyüyor daha büyük kayıplara sebep oluyordu. İşte böyle bir durumda Türkiye daha fazla sessiz kalmak istemedi. Türkiye`den kalkan iki adet hayalet uçak, savaşan iki ülke üzerine gizlice gaz bombaları bıraktı. Operasyon oldukça gizli yürütülüyordu, gaz kısa bir süre sonra etkisini gösterdi. İki ülke de savaştan çekildiğini, savaşın çözüm olmadığını olduğunu belirttiler. İki ülke de birbirlerine yakınlaştı ve dost oldular.
Türkiye bu buluşu artık gizli bir silah olarak kullanıyordu, ama kötülüğe karşı bir silah. Dünyanın neresinde bir savaş durumu varsa, insanlara acı çektiriliyorsa, haksızlık yapılıyorsa, Türkiye gizlice oraya birkaç uçakla gaz bombaları atıyor, bu gaz insanlar tarafından solunuyor ardından da barış havası hakim oluyordu o bölgelerde.
Türkiye tüm hamlelerini büyük gizlilik içinde yapıyordu, fakat bazı yöneticiler bu gücün duyurulması gerektiği savunuyordu. Duyuruldu. Örnekler vererek Türkiye buluşunu geliştirdiğini ve bir çok bölgede kötülüklere karşı kullandığını açıkladı. Tüm dünya hayretler içinde kaldı. Dünya yeni bir şekle girmişti, artık herkesin korktuğu, kötülüğün karşısında durabilecek bir barışsever ülke vardı, Türkiye.
Bu duyurudan sonra dünya üzerindeki ülkeler ve insanlar Türkiye`den çekindikleri için savaşlara son verdiler.
Çünkü Türkiye artık örnek bir ülkeydi, Mustafa Kemal Atatürk gibi Yurtta Barış Dünyada Barış diyordu.
Ve dünyada barışın en önemli teminatıydı.